Ünlü bir konyak markasının 200. yıldönümünü kutlamak amacıyla, marka elçisi olmayı kabul eden Stéphane Belcourt, uzun yıllardır gitmediği memleketine geri dönmek zorunda kalır. Şehir ona hem tanıdık hem de yabancı gelir. Geçmişin gölgeleri arasında dolaşırken, bir gün beklenmedik bir şekilde Lucas ile karşılaşır. Lucas, Stéphane'nin gençlik yıllarındaki ilk ve belki de en büyük aşkının oğludur. Bu karşılaşma, Stéphane'nin zihninde saklı kalan anıların hızla su yüzüne çıkmasına neden olur. Kendini bir anda yıllar öncesinin hatıralarında kaybolmuş bir şekilde bulur. İlk aşkının yaşattığı heyecan ve tutkuyu yeniden anımsar. Lucas'ın varlığı, sadece eski günleri hatırlatmakla kalmaz; aynı zamanda yeniden canlanmalarına ve o duyguları tekrar yaşamasına neden olur. Lucas ile arasında hızla gelişen karşı konulamaz bir çekim, onları tutkunun ateşinde birleştirir. Bu film, anıların ve duyguların ne kadar güçlü olabileceğini ve zamanın bile bazı tutkuları söndüremeyeceğini gözler önüne seriyor. Film, izleyiciyi Stéphane'nin duygusal yolculuğuna ortak ederken, aynı zamanda anılar ve aşkın gücü üzerine düşündürüyor. Stéphane ve Lucas'ın arasındaki bağlantı, geçmişle gelecek arasında köprü kurar ve izleyiciye derin bir aşk hikayesi sunar.
